Ahmed Arif’in deyimiyle “Yangınlar, Kahpe fakları, Korku çığları” içinde bir hafta geçti bizim buralarda ve memleketimin birçok yerinde.
Tüm bu olumsuzluklar yaşanırken taa Tokyo’dan sallanan bir parmak vardı ki memleket olarak yangınların üzerine CL 215 uçağından sıkılan su gibi yüreğimize su serpen. Çok değerli Busenaz Sürmeneli 69 kilo bayanlar boks yarı final maçı sonrası parmağını sallayıp “…Biz bir ölür bin diriliriz” dediğinde TRT Spor spikerinin bile hıçkırıklar boğazına düğümlenmişti.
Gerçekten de Busenaz’ın dediği gibi oldu. Doğal olarak çöküntüye uğrarken ulus olarak dirildik.
Benim çocukluğum hep “Nerede bu devlet?” nidaları atan halk kitlelerinin serzenişlerini duyarak geçti. Benimle akran olan herkes de bunları hatırlar.
Oysa bu yangınlar sürecinde kimse “Nerede bu devlet?” demedi. Hemen herkes önce sosyal medya üzerinden başlayan kampanyalar eliyle o kadar güzel örgütlendi ve aynı memleketin o güzel doğasını paylaşan güzel insanlar olarak o kadar büyük yardımseverlik örnekleri gördük ki; kimse devleti aramadı; hatta devlet yetkililerine neredeyse “gölge etmeyin başka ihsan istemez” diyebilecek kadar güzel organize oldu.
Ben kendi adıma bunu HALK OLMAKTAN ULUS OLMAYA DÖNÜŞÜM şeklinde tanımlıyorum.
Nasıl mı?
Açıklamaya çalışayım. Öncelikle hiç kimse siyasi görüşüne, ekonomik durumuna ya da dinine, mezhebine bakmaksızın yangın yerlerine nasıl, ne şekilde yararı dokunacağını düşünmeye başladı. Sonrasında da özellikle sosyal medya üzerinden ihtiyaç listeleri yayımlanarak işe konuldu. Derken insan desteği gerekti; genç-yaşlı demeden yangın yerlerine yakın olan herkes seferber olup desteğe koştu. İhtiyaçlar karşılanırken bile duyarlılık asla yitirilmedi. Mesela Antalya, Manavgat’ta giysi ihtiyaçları karşılanırken insanlar hayatları boyunca bilmedikleri giysi dükkanlarının yerini öğrenerek yöre halkının ihtiyacı olan şalvar, kollu penye alışverişleri yaptılar. Kimse gocunmadı; kimse “Amaan bana ne koskoca devlet var o yapsın, yardım etsin” demedi. Herkes yanan evi kendi evi gibi; yanan ekini kendi ekmek parası gibi, yanan ormanı, ormandaki canlıları ise kendi canı gibi sahiplendi. Hayatı boyunca ata binmemiş insanlar Eyfin ovasındaki yılkı atları için seferber oldu. Motorcular canları pahasına atları ovadan aşağıya doğru ürküterek kaçırıp soyları tükenmekte olan yılkı atlarını kurtardı.
Kısacası halk dediğimiz birbirini hemen hiç tanımayan; birbirine yabancı ve hatta birtakım siyasi mülahazalarla birbirine daha da yabancılaştırılmaya çalışılan insan toplulukları; bu doğal felaket karşısında, sadece YARADILANI sevdikleri için ellerinden gelen tüm imkanları seferber ederek felaketi yaşayanların yanlarında oldular. Hem de sorgusuz, sualsiz, yargılamasız.
Bir arkadaşım instagram hesabında “Yangınla mücadele eden itfaiye erlerinin bölgeden ayrılırken vedalaşma ve el sallayışlarını asla unutamam” yazmış. Yok canım ağlamadım elbette; gözüme duman kaçtı sadece okurken…
Kısaca Busenaz’ın dediği gibi bir öldük; bin dirildik. Yangınlar başladığında biz HALK’tık; şimdi ULUS’uz. Bir iken bin olmayı becerebildiğimiz sürece sırtımız yere gelmez!!!
Geçmiş olsun güzel memleketim! Yalnız değilsin! BİZ VARIZ!
İMZA: TÜRKİYE CUMHURİYETİ ULUSU