"Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaşınca, bu kişinin sahile vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır:
Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun?"
İster son zamanlarda ülkemizde yaşanan afetlerden, olumsuzluklardan kaynaklı oluşan duygusallık deyin. İster memleket sevdasından, gelecek kaygısından kaynaklı yürek acısı deyin. İster ömrünün 2/3 sini eğitime harcayan birinin, geleceğimizin teminatı olan nesilleri denizyıldızı misali kurtarabilme çabası deyin. Yüreğime sığmayıp parça parça dökülen duygularımı, kafamda hiç eksik olmayan deli soruları sorayım istedim. Muhatap bulabilirsem eğer, orta halli de bir sınav yapmış olayım. Artık zülfü yâre mi dokunur ince ince, üzerine alınan mı olur, ya da beni ilgilendirmiyor deyip başka sorumlular arama derdine mi düşülür bilemem? Yoksa olması gerektiği gibi herkes kendi payına düşeni mi sahiplenir? O da artık bu topraklarda yaşayan, kendini bu topraklara ait hisseden, sorumluluk sahibi insanların vicdanına, merhametine, samimiyetine, hoşgörüsüne, ferasetine kalmış bir olgudur.
Bakalım yukarıda bahsettiğimiz denizyıldızı hikâyesinin sonu nasıl bitiyor?
"Genç adam yanıtlar;
Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek. Onları suya atmazsam ölecekler. Yazar sorar;
Kilometrelerce sahil, binlerce denizyıldızı var.
Ne fark eder ki?
Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı daha alır, okyanusa fırlatır.
Bu denizyıldızı için fark etti ama."
Başlayalım mı o halde samimiyet sınavına?
Halden anlamak, hemhal olmak, insanların derdiyle dertlenmek, kırmadan, dökmeden çözüm üretmek, sessiz sedasız, abartısız yüreklere dokunmak, kısaca erdemli insan olmak ne zaman önceliğimiz olacak?
Sınırsız, kuralsız ve şuursuz bir hayatın gerçek olmadığının farkına ne zaman varılacak?
"Gördüm, duydum, biliyorum, ama bizden" deyip 3 maymunu 4 maymuna yükselterek; herkes kendi arsızını, edepsizini meşrulaştırmak için ne kadar yoğun çaba sarf edecek?
Bir mahallenin beyaz dediğine, diğeri daha ne kadar siyah diyecek?
Geniş kesimleri kolay yönlendirmek, aptallaştırmak, düşünmesine engel olarak, dürtülerle davranmasını sağlamak amaçlı dayatılan, görsel şiddet ve TV programları ile bir toplum daha ne kadar uyuşturulacak?
Geleceğimiz olarak gördüğümüz yeni nesillerimiz popüler kültüre daha ne kadar kurban edilecek?
İnşacı yaklaşımdan bir yarar beklemeden; ortak hedeflerin net bir şekilde ortaya konularak, Anadolu'yu vatan kılan ruhu yeniden bu topraklarda değer olarak kabul görüp millet olma vasfı ne zaman tamamlanacak?
Kendisinden farklı düşünen, inanan, yaşayan insanları; aşağılayan, hor gören, yaftalayan, ötekileştirerek mahalle baskısı uygulayan elitist ve dayatmacı bakış açısı, sorunlu ve hastalıklı bir zihniyet daha ne kadar devam edecek.
İfrat ve tefrit düzeyinde yaşamlarla, değerler ne kadar korunacak, toplum ne kadar geleceğe taşınabilecek?
Yalana yalan, yanlışa yanlışla daha ne kadar karşılık verilecek?
Herkes kendi yalan yanlışını fütursuzca, doğruluğunu hunharca daha ne kadar savunacak?
"Düşmanımın düşmanı dostumdur" düsturuyla; normal zamanda bir araya gelmeyecek zihniyetler, varlıklarını sürdürebilmek için birbirlerine daha ne kadar karşılıklı komplimanlar yapacak?
Kendi gibi düşünmeyene daha ne kadar saygı duymamaya devam edilecek? Farklılığın bir tehdit değil, zenginlik olduğunun ne zaman farkına varılacak?
Yapılan yanlışlar, yapılamayan doğrular ne zaman kabullenilecek?
Anadolu insanı, kendi irfanından, geçmişinden, medeniyetinden, tarihinden daha ne kadar kopartılacak? Ne kadar özüne, benliğine yabancılaştırılacak?
Ülkemizin yaşadığı her felâketi nasıl lehime çeviririm düşüncesiyle yangınlara körükle daha ne kadar gidilecek? Yalan yanlış bilgi ve fotoğraflarla toplumda daha ne kadar infiale sebep olunup kaos, karmaşa, provokasyon planlanacak?
İnsanların acıları üzerinden rant devşirmek üzere tatile, zevke, konfora kısa süreliğine de ara vermek zorunda kalıp, daha ne kadar toplumun moral motivasyonu bozmaya çabalanacak?
Yaşadığınız ve varlık nedeniniz olan topluma jakoben bakış açısı ve davranışınız daha ne kadar sürecek?
Sırça köşklerde, kaçak villalarda lüks yaşamlar eşliğinde ilkesiz, duyarsız, sorumsuz kalemlerle toplumu kutuplaştırmaya, ayrıştırmaya, birbirine düşürmeye yönelik yazılar yazılmaya daha ne kadar devam edilecek?
Bu kadim topraklara, bu köklü medeniyete aidiyet duygusu daha ne kadar duyulmayacak?
Yalanın, sahtenin, yabancının, bize ait olmayanın daha ne kadar müptelası olunacak?
Bunca acı, keder, felakete rağmen, hâlâ ortak paydada buluşamamaya daha ne kadar devam edilecek?
Bir kere de amasız, lâkinsiz, fakatsız; millet olmanın gereği olarak toplumun sevincine, hüznüne, acısına ne zaman, ne kadar ortak olunacak?
O hırsa, kibire, kine, hainliğe yenik düşmüş sığ beyinler başka bir Anadolu, başka bir Türkiye olmadığını ne zaman kavrayacak? Bu yanlışlara meylettiren akıl hocalarının Türkiye'ye olan ilgilerinin, Anadolu insanının kaşına, gözüne sevdasından kaynaklı olmadığı daha ne zaman fark edilecek?
Yaşam hızla akıp giderken, başkalarının ve de sevdiklerinizin hayatında bir fark yaratmak, toplum yaşamındaki yangınlara su serpmek, yaşam inşasına bir tuğla koymak ve tarafınızı ait olduğunuz topraklardan yana belirlemek için daha ne kadar bekleyeceksiniz?
Oysaki kaldırsak bir başımızı, açabilsek yürek penceremizi, gönül gözümüz ile görebilsek, dertlenebilsek derdi olan insanlarımızla, Nemrut’un yaktığı ateşe su taşıyan karınca misali belli edebilsek safımızı, çıkarabilsek deve kuşu misali kuma gömdüğümüz kafamızı, çevremizde ne kadar bize ihtiyacı olan denizyıldızı olduğunun bir farkına varabilsek; nasılda yaşanır kılarız adım attığımız her toprağı.
Ezcümle; memlekete olan sevdamızdan ötürüdür ki, tüm saydıklarımız, sorduklarımız her ne amaçla, her kimler tarafından, hangi beklenti karşılığında, hangi zihniyetin gereği yapılıyor veya yapılmaya çalışılıyor ise; hırslarında, kinlerinde, kötü emellerinde, bozuk zihniyetlerinde boğulmaları, toplum nezdinde yok olmaları yürekten temennimizdir.
Sürçülisan ettiysek affola...
Samimi ve merhametli insanlara denk gelesiniz.