Sabahın kör karanlığında daha güneş açmamışken bir sesle uyanır anneler. Ezan sesiyle... Sonra mı hemen işe koyulurlar, durmak yoktur. Önce sıcak bir su kaynatılıp, un çuvalının yanına gidilir, yeterli olacak şekilde buğday unları elekten geçirilir. Sonra diğer malzemeler eklenir. Maya, su ve tuz… Bunlar bir güzel yoğrulur. Bu işlem meşakkatlidir, yorar insanı. Yoğurduktan sonra sarıp sarmalanır ve mayalanması beklenir, belli olmuyor ne zaman mayalandığı, buradaki her şey göz kararı. Ne de olsa anneler her şeyi bilir... Mayalanmaya yakın tandırına gidersin içine odun, çalı yerleştirip bir kâğıt yardımıyla yakarsın. Tabi ki harlı bir ateşte ekmek pişirilmez. Onun hafiften sönmesini beklersin. Neyse biz gelelim hamurun yanına. Sıkıca sardığımız hamur leğenimizi açıp mayalanıp, mayalanmadığına bakıyoruz. Evet kapağına yapışmış olmuş demektir. Hamurun elimize yapışmaması için hafif unlayıp yuvarlıyoruz. Belli bir sofranın üstüne koyup, kurumaması için üstünü örtüyoruz. Hadi gidelim yanan tandırın yanına. Dumandan ve ateşten etkilenmemek için elimizde kalın bir bez ve ağzımıza kadar çektiğimiz tülbentimiz vardır. Yuvarladığımız hamuru alıp elle biraz açıyoruz, sonramı evet bir sağ ele, bir sol ele fırlatıp büyütüyoruz. Yuvarlak yaptık mı tamam bir temiz bezin üstüne koyuyoruz ve şekiller veriyoruz. Önceden hazırladığımız yumurta ve susam karışımını sürüp hop tandırın içine. Bu işlem tandırın dolmasına kadar sürer. Arada bir bakarız yanmasın diye, olanlar varsa alırız. Arada düşenlerde oluyor sıkıntı değil.
İlk çıkan ekmek her zaman yenilir. Sıcacık, yumuşacık ekmeği alıp içine biraz tereyağ süreriz usul böyledir. İsteyen olursa tuz da katabilir. Yaptığımız ekmekler gelen geçene uzatılıp, verilir. Bu mis koku karşısında kimsenin hayır deme lüksü yoktur. Ama ben en çok neyi mi severim, en son kalan ekmeğin kalıntısını... Muazzam bir şey, kıtır kıtırdır. Bazen damağın acır ama değer. Her neyse ekmeğimizi yaptık ve son aşamaya geliyoruz. Sıcağının geçmesi için biraz dışarıda beklettiğimiz ekmekleri poşetleyip buzluğa koyuyoruz. Bu da bozulmaması için. Gerekli olduğunda buzluktan çıkarıyoruz. Evet! Uzun bir ekmek hikâyesi anlattım size, ne zormuş değil mi? Karşılaştığımız zorluklar insanın kıymetlisiymiş. Hamur deyip geçmemek gerekir, orada bir kültür, bir kimlik, bir medeniyet yatmaktadır. İşte bu da kürdün ekmeğidir...