2023 seçimleri kimin için ne anlama geliyor?

Herkes bu seçimin daha çok Erdoğan için bir varlık yokluk seçimi olduğunu düşünüyor.

Bana göre bu seçim sadece Erdoğan için değil, hem Türkiye için hem de mevcut muhalif aktörler için de bir varlık yokluk seçimi.

 

Türkiye için varlık yokluk seçimi çünkü Erdoğan’ın kazanması durumunda Türkiye’nin tek adam rejimiyle girdiği dar ve karanlık koridorda bir süre daha kalacağını ve yaşanan tahribatın kalıcı hale geleceğini, dahası ülkenin geri döndürülmesi zor bir noktaya sürükleneceğini görmek için müneccim olmaya gerek yok.

Diğer taraftan bu seçim bütün siyasi aktörler için de bir varlık yokluk anlamı taşıyor.

Yani bu seçim Erdoğan için ne kadar varlık yokluk seçimiyse CHP ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu için de o kadar varlık yokluk seçimi.

Erdoğan için ne kadar varlık yokluk seçimiyse İYİ Parti ve lideri Meral Akşener için de aynı derecede varlık yokluk seçimi.

Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu, Muharrem İnce, toplumun bir kesiminin umut bağladığı Mansur Yavaş ya da Ekrem İmamoğlu, hatta CHP’de şimdiden liderlik kulislerine başlayan bütün siyasetçiler için de esasında bir kader seçimi.

Hatta HDP için bile öyle.

Çünkü Erdoğan’ın kazandığı bir seçimden sonraki Türkiye’de kimin hangi partide olduğu, kimin hangi partiye lider olduğu, kimin nerede belediye başkanı olduğu, kimin partisinin ne kadar çok oy alıp almadığının bir anlamı olmadığının sanırım farkındayız.

Değilsek de olmalıyız.

En çok da Kılıçdaroğlu’nu cumhurbaşkanlığı adaylığı için teşvik eden ve daha şimdiden genel başkanlık kulislerine başlayan CHP’li kimi siyasetçilerin bunu görmesi gerekiyor.

Öyle bir Türkiye’de hiçbirinin ne bir anlamı ne de toplumda bir karşılığının olacağını anlamaları ve hesaplarını buna göre yapmaları gerekiyor.

Çünkü Erdoğan’ın kazandığı bir Türkiye’nin nereye sürükleneceğini ve muhalefet yapmanın daha da imkansız hale geleceğini az çok tahmin edebiliyoruz.

Hatta belediye başkanlıklarının etkisini, anlamını yitireceğini, ellerinin kollarının daha da bağlanarak çalışamaz hale getirileceğini de görebiliyoruz.

Bu seçimin bütün siyasi aktörler için bir kader seçimi olmasının diğer bir nedeni ise şu: Gidişatı durduramamış, ülkenin kader seçiminde Erdoğan karşısında bir varlık gösterememiş aktörlerin hiçbir şey olmamış gibi yeniden toplumun karşısına çıkıp aynı sözleri, aynı kınamaları, aynı eleştirileri sürdürmelerinin doğal olarak gerçek ve sahici bir sonucu olmayacağını da biliyor ve görüyoruz.

Hatta yaşanan yıkımın neden olduğu toplumsal öfkeden ‘gidişatı durduramayanlar’ olarak bütün aktörlerin payına düşeni alacağını, bu nedenle de imkan bulsalar bile siyaset yapmalarının öyle pek de kolay olmayacağını da az çok tahmin edebiliyoruz.

Evet ne yapacaksak bunları bilerek yapmalıyız.

Herkesin yani bütün siyasi aktörlerin şapkasını önüne koyup bir kere daha düşünmesi gereken bir durumla karşı karşıyayız.

Bu seçimin basit bir iktidar değişim seçimi değil. Filan partinin gidip falan partinin geldiği bir seçim olmadığını da hepimizin net bir şekilde kabul etmesi gerekiyor.

Bu seçim bir iktidar değişim seçimi değil, demokrasinin geri getirilip getirilmeyeceği seçimi.

Bu seçim hukukun yeniden işlerlik kazanıp kazanmayacağının seçimi.

Bu seçim ülkenin sürüklendiği uçurumdan geri döndürülüp döndürülmeyeceğinin seçimi.

Bu seçim ülkede yeniden demokratik siyaset yapılıp yapılmayacağının seçimi.

Her ne yapıyorsak her ne söylüyorsak her kime itiraz edip kime taraftar yazılıyorsak bu durumu göz önünde bulundurmamız gerekiyor.

İlkeler etrafında güçlü bir birliktelik olmadan buradan çıkmanın zor olduğunu, bu nedenle kimseye “Gözün üstünde kaşın var” diyecek durumunda olmadığımızı kabul etmemiz gerekiyor.

Mevcut siyasi aktörler ya hep birlikte batacak ya da hep birlikte var olacak.

Bir parti kalacak diğeri gidecek diye bir durum da yok ne yazık ki.

Bir aktör büyüyecek diğerleri zayıflayacak durumu da yok.

Tekrar edeyim: Ülkede yeniden demokratik meşruiyete dayalı siyaset yapılacak mı yapılmayacak mı? 2023 seçim sonucu bize bunu gösterecek.

Hal buyken parti liderlerinin, seçmenlerin, taraftarların, aktörlerin ve onların hayranlarının “Biz iktidar olalım” ya da “Aday bizden olsun” veyahut “Benim hayran olduğum kişi aday olsun” yaklaşımının, dayatmasının hem ülkenin hem de bütün aktörlerin kaderiyle oynamak anlamına geldiğini görmesi gerekiyor.

Bu yaklaşımın sonucunu ne yazık ki 2018 cumhurbaşkanlığı seçiminde gördük.

O gün her partinin ayrı ayrı iktidar olma hayaliyle kendi adayını çıkarmasının, “Nasıl olsa kazanamaz” diyerek adaylığın parti içi hesaplaşma aracı haline getirilmesinin ve seçimi bir iktidar mücadelesi seçimine dönüştürmenin ağır faturasını bugüne kadar yaşadığımız tahribatla ödedik, ödüyoruz.

Türkiye benzer bir yanlışı kaldıracak durumda değil.

Bütün aktörlerin sırtında bu durumun sorumluluğu var.

Siyasi hesap yapacak, seçimi rakipleri tasfiye aracı olarak görecek, kişisel ya da partisel kazanç hesabı yapacak durumda değiliz.

Bütün bunları niçin yazdım?

Yazdım çünkü kimi siyasetçilerin 2023 ve sonrası için yaptıkları kişisel hesapları duyunca büyük şaşkınlık yaşıyorum.

Hem ülke için hem de bütün siyasi aktörler için şartların mecbur ettiği bir kader birliği var.

Bu birlikteliği de demokrasi birlikteliğine dönüştürmek gerekiyor.

Fakat mevcut aktörlerin bazıları bu konuda pek cesur da değil, istekli de değil.

Değiller çünkü bazı siyasi partiler ve kimi muhalif aktörler toplumda yükselen Erdoğan karşıtlığını kendi hanelerine yazdırabileceği yanılgısına kapılıyor.

Bu yanılgının ya da yaklaşımın çok tehlikeli ve riskli olduğunu, hatta Erdoğan için seçimi daha da kolaylaştıracağını düşünüyorum.

Erdoğan karşıtlığı bir partinin ya da bir muhalif aktörün kazanması için yeter bir neden değil.

Çünkü sosyolojik yapı buna imkan vermiyor.

Toplumun her bir kesiminin farklı öncelikleri, hassasiyetleri var.

Bütün bu önceliklere, hassasiyetlere tek bir partinin ya da tek bir partinin belirlediği adayın cevap vermesi neredeyse imkansız görünüyor.

Bu nedenle bütün aktörlerin bir araya gelmesi ve kader birliği yapması gerektiğini, seçimi de iktidar seçimi değil, demokrasinin, hukukun yeniden işlerlik kazanacağı, siyaset zemininin yeniden oluşturulacağı bir seçime dönüştürmek gerektiğini düşünüyorum.

Mevcut aktörler bu birlikteliği ülke için yapmıyorsa bile kendi gelecekleri için yapmalı.

Yukarıda da dediğim gibi bu seçim sadece ülke ya da Erdoğan için değil, bütün aktörler için bir kader seçimi.

Diyeceğim o ki kişisel olarak adaylık hayali kuranlar, “Aday bizden olsun” diye dayatanlar, partisinin iktidar olacağının hayalini kuran ya da oyunu iki puan artırmayı kazanç görenler, 2023 seçimleri kaybedilirse genel başkanının tasfiye olacağını düşünerek daha şimdiden partisinde liderlik kulisi yapanlar, Erdoğan karşıtlığını kendi hanesine yazdırma hevesine kapılanlar, “Öncelikle ülkemizi bu dar koridordan çıkaralım sonra kimin ne olacağına bakarız” demeyenler şunu görmeli: 2023 seçimini Erdoğan’ın kazanması durumunda bu hesapların, hayallerin, küçük kazançların hiçbir anlamı kalmayacak.

Paylaş