Ruhun Lekesi Filminin Yönetmeni Kandemir konuştu...

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesinde öğrencilere ışık tutarak geçen yıllar, o ışık şimdi sanata tutuluyor. Önce Karla ve şimdi Ruhun Lekesi... Prof.Dr. Ceyhan KANDEMİR yönetmen kimliği ile, ikinci uzun metraj filmi Ruhun Lekesini, Büyük İstanbul Gazetesine anlattı.

Özel Röportaj: Deniz KURUŞ

İçinizdeki sinema aşkı nasıl başladı?

Görsel düşünmeyi hep sevmişimdir; anlatmak istediklerimi bu yolla aktarmak, gözlemlediklerimi vizörümden bakarak ifade edebilmek büyük mutluluk veriyor. İnsanları gözlemlemeyi; hayat hikayelerini dinlemeyi çok seviyorum; derdi olanların derdini görsel içselleştirme yöntemlerimle tekrar anlatabilmek son derece keyifli.

ilk uzun metrajlı filminiz Karlayı festivallere yollarken mutlaka ödül almalıyız gibi bir yaklaşımla yola çıkmadığınızı söylemişsiniz Ruhun Lekesi içinde bu durum geçerli mi?

Çeken bilir deriz hep gerçekten film çekmek çok zor bir iş; iki filmimde de çok şanslıydım, son derece özverili ekiplerle çalıştım; setin büyüsü içinde kısıtlı imkanlarımızla en iyisini yapmaya gayret ettik; bu çabalarımızın sonucunu filmimizi festivallerde gösterebildiğimizde fazlasıyla alıyoruz. Özellikle bağımsız sinema filmi çekenler için festivaller görünür olabilmenin tek yolu; uluslararası film festivallerinde binlerce başvurunun içinden filminizin seçilmesi bile ödül; doğal olarak mutlaka ödül almalıyız gibi bir yaklaşım yerine filminizin festivallerde kabul görmesi de önemli bir başarı.

Türkiye'de sinema sektörünü bir akademisyen gözünden nasıl değerlendiriyorsunuz?

Özellikle son dönemde yaşanılan salgın ve küresel krizler sinema sektörüne ağır bir darbe vurdu; ülkemizde yaşadığımız ağır ekonomik kriz de kafamızı kaldıramayacak hale getirdi; dijital platformlar için üretilen diziler; filmler sektör çalışanlarının ayakta kalabilmelerine büyük katkı sağlıyor; sinemanın, sanatın gelişmesi bir kültür politikası olarak planladığında kültür endüstrisi içinde gücünü ortaya koyar; olmazsa olmazdır da… Maalesef hala olamıyor.

Sizin için hangisi daha büyük bir tutku akademi mi yoksa sinema mı?

Sinema televizyon akademisyeniyim; eğitimim ve mesleki birikimimle her ikisi de çok değerli ve güçlü benim için; bir yaşam biçimine dönüşüp hayatı hep bir kamera gibi izler konuma geliyorsunuz; hatta bu zaman zaman rahatsızlık bile verebiliyor ister istemez bu bakış açısı hep tatlı bir heyecanla birlikte huzursuzluk yaratabiliyor. Üniversitede de ilk asistanlık yıllarımda hep uygulamalı projelerde görev aldım; sektörden gelen öğretim görevlileriyle kamera, ışık, ses vb teknik derslere girdim; hatta artık kendi dersini ver dediklerin de sinematografi dersini teklif ettiler; o dönem kabul etmedim, daha doğrusu edemedim; çünkü benden önce o dersi veren Metin Erksan Hocaydı; utandım vermeye …

Paylaş