Öğretmen, ders esnasında yaramazlık yapan öğrencilerine kızar ve biraz da ses tonunu yükselterek:”-Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasınız ama halâ oynaştasınız! Ne zaman doğru işler yapacaksınız, ne zaman adam olacaksınız?” benzeri hakaret ve azar karışımı bir dolu cümleyle uzun bir nasihat sürecini başlatır. Nasihat, azar, hakaret, ironi karışımı konuşma sona erdiğinde ise bir öğrenci parmak kaldırarak:” -Hocam siz Akşemseddin oldunuz da, biz mi Fatih olmadık? ”diyerek noktayı koyar.
“Usul esastan mukaddemdir” , ”yani usul esastan önce gelir” diye hukukta sıklıkla kullanılan bir deyim vardır. Çoğunlukla hukukta kullanılan bir deyim olmasına rağmen insan ilişkilerinde de usul ve esas önemli bir metafor olarak karşımıza çıkar. İnsanlar söylenenlerin içeriğinden daha çok nasıl söylendiğine, mesajın karşı tarafa açık, net ve üslubuna uygun olarak verilip verilmediğine odaklanırlar. Bu nedenledir ki Hz Mevlana,” Sesini değil sözünü yükselt! Yağmurlardır yaprakları büyüten gök gürültüleri değil." diyerek asırlar öncesinden yapıyordu uyarıyı.
İnsanlarla etkili iletişim kurabilmenin yolunun kullanılan cümle ve kelimelerin etkisine bağlı olduğundan geçtiği hemen her kesim, her düşünce tarafından kabul gören bir olgudur. Sözün gizemi ve duygusu yakalanarak kurulan iletişimde ve etkileşimde; gönüller fethedilir, köprüler kurulur. Yanlış anlaşılmalar ve iletişim kazaları olmaz. Sözün şehvetine kapılarak; nahiflikten, nezaketten, hoşgörüden uzak kurulan bir iletişim ve etkileşimde ise, gönüller viraneye çevrilir, duygu dünyası tarumar edilir, onarılmaz yaralar açılır insan ruhunda. Hoşgörü kapısına kilit vurulup ta tüm pencereleri sıkı sıkı kapatırcasına hoyratça bir üslup egemen olur. Bu nedenledir ki, aslolan şey doğruyu güzel anlatmak olmalıdır. Doğruyu anlatırken uygun üslup kullanılmadığında doğruya, güzele olan davet yeterince karşılığını ve anlamını bulamaz. Muhatabımızı, dünyanın en önemli kişisiymiş gibi dinlemek ve uygun cevabı vermek, insana verdiğimiz değeri gösterir. Açık ve net olmayan, zamanlaması yanlış, muhatabı yanlış, usulü ve biçimi yanlış, iletme aracı ve tarzı yanlış olan her iletişimin sonu dramla biter.
Belki bütün dünyayı değiştiremeyiz ama kendimizden başlayarak aile, arkadaş, okul, kısacası içinde yaşadığımız tüm toplumsal çevremizin olumlu yönde değişmesine katkıda bulunabiliriz. Ve hatta bulunmalıyız da. Neden mi?
Çünkü, günlük hayatımızda birbirimize ve çevremizdeki insanlara karşı duyarlılık, hoşgörü ve yardımlaşma gibi değerlerden gittikçe uzaklaşmış olmamız önemli bir sorun!
Çünkü, aslında insan yaratılışı gereği merhamet, yardımseverlik, hoşgörü, diğer insanları düşünme, sevgi gibi pozitif özelliklere yatkındır. Bu nedenle zayıflayan veya silikleşen bu özellikleri bulup çıkarmak hayati öneme sahiptir.
Çünkü, egoist ve narsist eğilimlerimizi azaltarak, iletişim, sosyal ve düşünme becerilerimizi, duyarlılıklarımızı geliştirmeyi istiyoruz.
Unutmayalım, birilerini eleştirirken sergilenen üslûp; karakter, kişilik ve alınan terbiye ile ilgili en net bilgiyi verir. Toplumda göz önünde olan insanların ve meslek gruplarının dikkat etmesi gereken önemli bir durumdur. Sözün şehveti ve sürü psikolojisinin esaretine kapılmamak gerekir.
Bu nedenledir ki ,yüzyıllar ötesinden Koca Yunus ;
"Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz
Kişi bile söz demini, Demeye sözün kemini
Bu cihan cehennemini, Sekiz cennet ede bir söz
Yunus şimdi söz yatından, söyle sözü gayetinden
Pek sakın o şah katından, Seni ırak ede bir söz”
(Ağulu : Zehirli, Dem : Etki, Kem : Fena, değersiz Yat : Usul, yol yordam) diyerek,
Pedagoji ve eğitim; "bir çocuğun gönlüne girmeden, zihnine, beynine giremezsiniz" diyerek,
Anadolu irfanı; "dil yarası, kurşun yarasından daha ağırdır" diyerek,
Psikoloji; "insanların yaşamış olduğu sözel, duygusal şiddetin yaşattığı travmanın, fiziksel şiddetin yaşattığı travmadan daha kalıcı olduğu ve daha ağır etkiler yarattığını "beyan ve kabul ederek, kullanılan kelimelerin cümlelerin ve üslubun önemine dikkat çekip hemfikir olmuşlardır.
Unutmayalım, insanın yüzünde taşıdığı, sırtında taşıdığından daha önemlidir. Hareketler kelimelerden daha yüksek sesle konuşur. Kelimelerinin dilini pek sevmediğimiz nice insanlara hallerinin güzel dili yüzünden bağlanıveririz.Uygun üslûp, sergilenen nezaket, gösterilen merhamet vesilesiyle yüreklere dokunamadıktan sonra yaşamanın, bir meslek icra etmenin, yazmanın, çizmenin ne önemi var. Kurulan iletişimde, etkileşimde hep bir şeyler eksik kalacak, ruhlar okşanmayacak, çok kısa zamanda da unutulup gideceği için kalıcı izler bırakmayacaktır.
O halde şu andan itibaren, en yakınlarımızdan başlayarak, belki de kişisel devrimimizi gerçekleştirerek; sözün gizemini, sihrini kullanmaya, nezaketin ve zarafetin erdemine, hoşgörünün kilitleri açan mucizevi duruşuna, bir yüreğe dokunmaya, bir gönüle girmeye, birinin ruhunda ılık esintiler oluşturmaya, bir insanın kendini iyi hissetmesine vesile olmaya var mısınız?
İnsanı yüceltene, gönül yorgunluğunuzu unutturanlara denk gelesiniz…