Haber: Adnan DENİZ
Zülfü Livaneli’ye yakınlığı ile bilinen Karaoğlu uzun uğraşlarının sonucunda tamamladığı kitabı hakkında bir yazı yayınladı;
“Sığla Ağacı ve Zülfü Livaneli’ye Mektuplar”
Acıları tarif etmek için bin bir yol arar durursun. Ama sen kendini anlatmaya çalıştıkça, etrafındaki insanlar seni bir kutuya koymuşlar misali, 'hayat fazlalığı' muamelesi yaparlar. Sana bakarlar ama görmezler, seni dinlerler ama duymazlar.
Çocukken yalnız yaşayanların; kuşla, çiçekle, ağaçla, hayvanla konuşanları gördükçe gülerdim. Daha fenası böyle insanları deli, hatta üşütük zannederdim. Sanıyordum ki, “insan sadece insanla konuşur.” Bu durum çok komik geliyordu bana, ama şimdi bende konuşuyorum.
Neden biliyor musunuz?
İnsan yüreğinin yükünü hafifletmek için kendini birilerine anlatması lazımmış...
“Anlatmak ne demek?” sorusunu çok soruyordum, kendime. Çünkü çok iyi biliyordum acılar ortasında susarak beklemenin hem ruhu hem bedeni yorduğunu. Bazen gerçek olan 'Beni' kaideye almaları ve insanlara varlığımı kabul ettirmek için çabalamaya ihtiyaç duyuyorum. O zamanlar o kadar çok uğraşıyorum ki bir arpa boyu yol alamamışım. İşte öyle bir gün “bazı yorgunluklar dinlenerek değil dinleyerek geçer” diyerek kâğıt kalemi elime aldım. O gün Zülfü Livaneli’ye mektup yazmaya karar verdim. İlk mektubum ona ulaşınca bana dönüş yaptı. Yapmam gerekeni söylemeden beni dinledi. Beni eleştirmedi, beni aşağılamadı, bana sonu gelmeyen nasihatler vermedi. Sadece dinledi.
Artık yalnızlığımın insafına kalmamıştım. Haftalar, aylar derken bir baktım bir sürü mektup olmuş.
Yine bir gün sevgili Zülfü Livaneli ile konuşurken bana Dostoyevski’nin İnsancıklar adlı kitabı gibi bir kitap yazabileceğimi söyledi. Öncesinde korktum çünkü dünyanın büyük yazarlarından şahane bir eser ve bunu bana öneren yine dünyanın tanıdığı bir yazar. Sonrasında bu fikri didikleyip kabul ettim. O gün farklı bir heyecan içindeydim. Çünkü edebiyat dünyasında kendine has bir saltanat kurmuş, parmakla gösterilen bir duayen, en önemlisi başarısına hayran kaldığım Zülfü Livaneli hocam bana fevkalade bir görev vermişti.
Uzun süre uğraştıktan sonra “Sığla Ağacı ve Zülfü Livaneli’ye Mektuplar” adlı kitabı oluşturdum. Ruhsal travmaları olan iki kız arkadaşın yolları kesişir. Kızlardan biri kendi ruh dünyasını anlatırken, diğer kız içindeki sıkıntıları Zülfü Livaneli’ye mektup yazıp, şişelere koyuyor ve Sığla Ağacına asıyor. Aile yaşamı, gelenek, cahiliye toplum, ölümler ve en sıkıntılısı yaşamak zorunda kalınan sağlık problemleri...
Sığla Ağacı ve Zülfü Livaneli’ye Mektuplar kitabı aslında hayatın gerçeği olan ve yaşam kavgası yüzünden göz ardı edilen psikolojiye dokunuş yapıyor.
Sığla Ağacı ve Zülfü Livaneli’ye Mektuplar kitabını okurken, “evet bu cümle aynı beni anlatıyor!” diyebilirsiniz.
Yüreğine tercüman olan fırçasıyla adını Avrupa’da duyuran naif karakterli ressamımız sayın Onay Akbaş; Sığla Ağacı ve Zülfü Livaneli’ye Mektuplar kitabı için, “...mektuplar aslında, hiçbir zaman gerçek adresini aramaktan vazgeçmeyecek, acının, hayal kırıklıklarının, umudun ve insana dair bilumum duyguların, illa da sevginin pusulasından gözlerin ayrılamadığı ama herkesin kendi ölçeğinde ancak sezinleyebileceği, insanlık meydanına bırakılmış sessiz birer çığlık gibi hep işitilmeyi bekleyecekler...” diye tanımlar.
Bu güzel kitap hakkında yazılanlar;
Edebiyata sanata sığınmış, sığındığı limana saygı duyan bir dostkardeşten söz ediyoruz. Sığla Ağacı’na dair bir çift sözüm de şu. “Nemutlu Zülfü Ağabey’e ki kirlenmişliğin, umutsuzluğun, karanlığın,sislerin ve dumanın ortasında “deniz feneri” olarak taçlanıyor bir kez daha. Ve tabii ki Fatoş Karaoğlu da edebiyat yolculuğuna iyi başlıyor. Alkışlar Fatoş’a Nebil Özgentürk / Yazar-Gazeteci-Belgesel Yönetmeni
Şaşırdım. Hüzünlendim. Sonunda umutlandım. Fatoş Karaoğlu’nun “Sığla Ağacı, Zülfü Livaneli’ye Mektuplar” kitabıyla, farkına varmadığınız öteki yaşam, sırdaş olarak karşımıza çıkıyor. Yetkin Yüksel / Yazar
Keşke canım annem Seyhan Livaneli de bu güzel ve sürükleyici satırları okuyup, değerlendirebilseydi.
Senem Demirkan
“Sığla ağacı”ına asılan şişelerin içeriğindeki Yaren tarafından yazılıp Zülfü Livaneli’ye mektuplara dönüşen iç dökümlerinden devşirdiği siren sesleri, mırıldanmalar, bizleri dipsiz, kaynayan “Magma’larımıza” inmeye davet eden birer urgana dönüşüyorlar. Onay Akbaş /Sanatçı-Ressam
Yürekten kopup gelen duyuşlarını, içtenlikli düşüncelerini ve yaşama dair kaygılarını dile getirirken Fatoş Karaoğlu; duyarlı bir kalbin gerçek ünlemi gibi yazmış “Sığla Ağacı’nı.” Hüseyin Demir / Yazar
Bilmediğiniz, tanımadığınız bir şeyi anlatamaz, eleştiremez, değiştiremez, dönüştüremezsiniz. Fatoş, “Sığla Ağacı”’nda bunu göstermiş bize. Dr. Kadir Çolak
Mutlaka en kısa zamanda alınıp okunması gereken bir kitap…